İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şu ayda yayınlananlar: Aralık 1991

AĞLAMAK

Safahat’in bir yerindeki şiirin üstünde şöyle bir cümle var: “Odama kapandım, bütün gün Müslümanların haline ağladım.” Bu sözü şimal Müslümanlarından biri söylemiş. O zat kimse, Allah ona rahmet eylesin, ne mürüvvetli bir kimseymiş. Odasına kapanmak ve bütün gün Müslümanların haline ağlamak. Rabbim bize de böyle gözyaşı nasip et. Peygamber ashabtan birine ne buyuruyor: “Ey filân, evine kapan ve ağla!” Ağlamayan bir göz ne kötü gözdür. Önce kendi halimize ağlamak. Heba…

DECCAL PERDESİ

Moliére 1673’te öldüğü vakit, Paris piskoposu onun cenazesi için kilisede âyin yapılmasını ve takdis edilmiş mezarlık toprağına gömülmesini men etmişti. Çünkü o dinle alay eden, insanları Tanrı’yı anmaktan alıkoyan fâsık bir tiyatrocuydu. Cesedi neredeyse kokacaktı ki, Kral 14’üncü Louis araya girdi de komedyen defnedilebildi. Edebiyat tarihinde okumuş olduğum bu vaka durup dururken hatırıma sebepsiz gelmedi. Dün televizyona bakıyordum, o anda hatırıma geldi. Televizyonun işi hokkabazlık, şu’bedebazlık, soytarılık, hoplama, zıplama, açıklık,…

DONKİŞOTLUK

Bu kafayla koalisyonun ömrü uzun olmaz. Şimdiden Donkişotluklar başladı. Diyanet’in hazırladığı takvi ile iktidarın ne lakası olabilir? Kalkmışlar takvim yasaklıyorlar. Hani yasaksız bir Türkiye olacaktı? Galiba sadece dinsizliği, densizliği, donsuzluğu engelleyen yasakları kaldıracaklar. Yasakladıkları Diyanet takvimi bilimsel değilmiş. Sevsinler… Size göre insanın maymundan türediği efsanesi bilimseldir. Size göre makksizm-leninizm bilimseldir. Siz bir sürü hurafeyi, mitolojiyi bilimsel sanırsınız. Siz bilimsellikten ne anlarsınız? Yok bilimsellikmiş yok çağdaşlıkmış yok ilkelermiş… Hangi devirdeyiz yahu!…

KUTLU OLMASIN!

Daha çok uzak zamanda değil. Sultan Abdülhamid Han devrinde İstanbul’da çıkan gazetelerde miladî takvimle tarih yoktur. Hicrî- kamerî İslâmî takvimle tarih atılır, onun yanına da yine hicretten başlatılan rûmî tarih konurdu. Bu rûmî takvim, Avrupalıların takvimini tutmazdı. O zamanlar yılbaşı ve Noel eğlenceleri frenklerin, gayrimüslimlerin yaşadığı Galata, Pera gibi muhitlerde kutlanırdı. Şimdi milleti yılbaşı çılgınlıkları sardı. O gece televizyonlarda sabaha kadar eğlence programları yayınlanacak, nice densizlik ve sululuk yapılacak. Resmî…

NASIL GİTMELİ?

Kadim dostum Dr. ali Kemal Belviranlı lütf edip fakirhâneyi şereflendirdi. Epey sohbet ettik. İslâm Prensipleri adlı kitabı kiril harfleriyle neşr edilmiş ve dış Türk Âlemine gönderilmiş. Tebrike şayan ve sevindirici bir haber. Bir ara bana şu suali tevcih etti: Azerbaycan’a, Kafkasya’ya İslâmî dâvet ve tebliğ için gitsen, ne gibi bir program ve hazırlık yapardın? Şu cevabı verdim: Ahmet Özhan gibi ilâhî okuyan kıymetli bir sanatkâr bulur, ayrıca müeddeb ve ihlâslı…

HİTABE

Şiddet şiddeti celbeder, kan kanı çeker. Mâsum kanı dökenler, gün gelir o kanda boğulur. Zulüm kimsenin yanına kalmaz. Bir memlekete ve millete umumî musibet geldiği vakit, o sadece kötülere isabet etmez, kurunun yanında yaş da yanar. Türkün ettiği kötülük Türkün yanında kalmaz, Kürdün ettiği kötülük Kürde kâr olmaz. Allah zulme razı olmaz; ihmal etmez imhal eder. Bir toplumun içindeki beyinsizler yüzünden, bazan o toplumun tamamı felâkete uğrar. Müslümanların akıllıları ve…

SUS!

Din hakkında konuşmağa, nasihat etmeğe izin ve icazetleri olmadığı halde mütemadiyen konuşan, âdeta vaaz eden Müslümanlar görüyorum. Nazariyatın bini bir paraya. Yok Müslümanlar şöyle yapmalıymış, böyle yapmamalıymış, bizi filâncalar mahv etmişmiş, kurtuluş reçetesi şuymuş, bunlara göre işin püf noktası şuradaymış, rey’-i âlileri şu merkezdeymiş… Ben de derim ki: Mimar beyefendi, bize mürşidlik taslamayı bırak, çeneni kapat, yaptığın binalar konuşsun. Öyle evler, apartımanlar, hanlar, okullar inşa et ki, onlarda İslâm’ın mimarî…

TÜRKİSTAN

Sovyetler Birliği yıkıldığına ve oradaki kardeşlerimiz kendi müstakil devletlerini kurduklarına göre, kültürlerindeki fuzulî Rus tesirlerini de silmeğe başlamalıdırlar. İlk önce de Ahmedof, Mehmedof, İslâmof gibi şahıs isimlerinin eklerini Türkleştirmelidirler. Bu kardeş memleketlerde, yıllar yılı marksist ideoloji hâkim olmuş, beyinler yıkanmış, hayli kültür tahribatı yapılmıştır, istiklâl ilanıyla bu tahribat bir anda tâmir edilemez. Millî bünye içinde eski zehirlerden bir miktar kalacaktır. Öyle adamlar göreceğiz ki marksizmi bırakacaktır ama din düşmanlığını bırakmayacaktır.…

NURCULUK

Risâle-i Nur müellifi Bediüzzaman hazretlerinin en fazla hayran olduğum tarafı, Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik konusundaki titizliğidir. Ümmetin vahdeti bozulmasın diye, Bediüzzaman kendisine yapılan tenkid ve hücumları bile cevaplandırmamış, talebelerine de cevap vermemelerini, fitneye yol açacak bir davranışta bulunmamalarını emretmiştir. Hazret-i Üstad’ın sağlığında iki nurcunun birbirleriyle dargın durmaları, birbirlerini tenkid etmeleri, tefrikaya sebep olmaları, hizipçilik yapmaları gibi üzücü haller görülmemiştir. Bırakın görmek, böyle bir şeyi düşünmek bile mümkün değildi. Nurculuk…

GAYRETKEŞLİK

Gayretkeşlikler birbirini kovalıyor. Şimdi de Meclis başkanı, TBMM’ye tarikat kıyafetiyle girilmesini yasaklayan bir karar çıkartmış. Kılık ve kıyafet hakkında ve bazı kisveleri yasaklamak için 1934’te çıkartılan kanun (2596 no.lu) mucibince, İslâmî kültürü yansıtan, hatırlatan elbiselerle Meclis’e ve ona bağlı bina ve bahçelere girilemeyecekmiş. Hem yasaksız bir Türkiye’den bahsediyorlar hem da caduc olmuş eski kanunları çıkartıp yeni yeni yasaklar koyuyorlar. Bay Hüsamettin Cindoruk (ona bey dememiz kanunen yasaktır) nasıl bir hukuk…

TABULAR KALKSIN

Devlet, cumhuriyet, demokrasi, insan haklan, hukukun üstünlüğü prensibi, hukuk devleti. Bunları birbirine karıştıran bir zihniyet var ki laikliği hepsinin üstünde tutuyor, sanki laiklik elden giderse devlet de cumhuriyet de demokrasi de hukuk da elden gider şeklinde propaganda yapıyor. Böylelerinin içinde, adalet ve hukuk âleminde yüksek mevkilere çıkmış kimselerin bile bulunması düşündürücüdür. Laiklik ile devlet ve cumhuriyet, birbirlerine et ile kemik, beden ile ruh gibi yapışık kavramlar değildir. Şöyle ki: İngiltere…

ÂYİN-İ ŞERİF

50’li yılların sonlarında Ankara’da Times gazetesinin David Hotham adlı bir muhabiri vardı. Bir yazısında, her sene Şeb-i Arus’ta Konya’da yapılan Mevlânâ törenleri için “lâik rejimin emniyet supabı” tâbirini kullanmıştı. Cuma gecesi televizyonda âyin-i şerifi seyrederken, İngilizin o lafı hatırıma geldi. Ülkedeki-İslâmî enerji ve potansiyel arttıkça, laikler Hazret-i Mevlânâ’ya sarılıyor. Sadece Mevlânâ mı? Yunus Emre’ye, Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’ye ve daha nicelerine. Bu ne büyük tezattır ki, laikliği yaşatmak için İslâm…

BİR MÜSLÜMANIN DOSTLARA AÇIK MEKTUBU

Rusçaya çevirilip dağıtılmak üzere geçen yıl yazdığım yazıdır. Çağımızın ünlü Fransız düşünürü Malraux, bundan yıllarca önce şu kehânette bulunmuştu: “Yirmi birincı asır dini bir asır olacaktır yahut (mevcut) olmayacaktır.” O, bu görüşü ileriyi sürdüğünde, dünya bir ideoloji çağını yaşıyordu. Doğu ile Batı, kollektivizm ile liberalizm-kapitalizm arasında şiddetli bir rekabet ve soğuk savaş hüküm sürmekteydi. Sanılıyordu ki Batı için tek alternatif komünizm; Doğu için tek alternatif liberalizmdir. Malraux’nun çağdaşı aydınlar, onun…

MEVLÂNÂ

Artık zamanı gelmiştir, söylemekte mahzur kalmamıştır. Konya’da yapılan Şeb-i Arus törenleri, Tarikat-i Seniyye-i Mevleviyye âyininden başka bir şey değildir. Lâdincilik taassubuna rağmen yıllardan beri bu merasimin yapılabilmesi, Kutbü’l-Ârifîn ve Gavsü’l-vâsılîn Mevlânâ Celâlüddin Rûmî kaddesallahu sırrehussâmi hazretlerinin kerâmetleri cümlesindendir. Onun da ötesinde, Resûl-i Kibriya aleyhissalâtu vesselâm Efendimizin çağımıza uzanan bir mûcizesidir. Mevlevîlik, diğer tarikler gibi, Tarikat-ı Muhammediyye’nin parlak bir şubesidir. Nakşîlik, Rufâîlik, Kadirîlik, Şâzelîlik, Halvetîlik, Bedevîlik, Şabanîlik, Bektaşîlik, Cerrahîlik, Uşşakîlik, Celvetîlik…

BİZİM MARKETLER

Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinde, önce merkezî bir yerde gıda ve temel ihtiyaç maddeleri üzerine bir market açmışlar, güzel çalıştıkları için kısa zamanda büyük başarı kazanmışlardı. Sonra halka açılmışlar, büyük sermâye toplamışlar, şube üstüne şube açarak hem işi hem de hizmetleri büyütmüşlerdi. Dile kolay, bir şehirde irili ufaklı tam 48 market işletiyorlardı. Sattıkları birçok madde ve malzemeyi fason olarak imal ettiriyorlar, bazılarını üreticiden alıp doğrudan doğruya tüketiciye sunuyorlar, bazısını da dışarıdan…