İslâmî faaliyet ve hizmetler denilince ilk plânda câmi yaptırmak, din okulu kurmak, imamlara meşruta inşa ettirmek, şadırvan, Kur ân kursu ve sâire gibi şeyler hatıra gelmemelidir. Hizmet ve faaliyetlerin birinci maddesi “işe yarar, güçlü. bilgili, olgun. çağ seviyesinde, müessir (efficace) tuttuğunu kopartan, ihlâslı, İslâmî hiyerarşi içinde yerini almış” Müslüman adamlar ve bunlardan müteşekkil kadrolar kurmaktır. İslâmî nizmet ve faaliyetlerin hedefi hayata hâkim olmak, İslâmı temsil etmek, uygulamak ve uygulatmaktır. Müslümanlar…
Mehmed Şevket EYGİ
Arap kavmi tarihte dört kere birleşmiştir: 1) Resûlullah (s.a.s.) Efendimizin Asr-ı Saadetlerinin sonunda Ceziretülarab’ın İslâm hakimiyeti altına girmesiyle. 2) Emevî saltanatı esnasında. 3) Abbasî devletinin sultası altında. 4) Osmanlı Hilâfeti’nin bayrağı altında. Osmanlı devleti kavmiyet esasına dayanan millî bir devlet değil bir cihan imparatorluğuydu. Çağımızın meşhur tarihçisi ve filozofu A. Toynbee, bu devlet için “Eflâtunun ideal Cumhuriyetine, uygulamada en fazla yaklaşan devlet” demektedir Geçen asrın büyük bir Arap din âlimi…
Düzenin eğitimi iflâs etmiştir. Ona, «kocaman bir sıfırdır» demek, sıfıra hakaret olur. Türkiye’nin en büyük meselesi bu eğitim krizidir. Ülkeyi ve milleti kıvrandıran bütün kötülüklerin altında eğitim buhranı vardır. Bu halledilmeden hiçbir şey halledilmiş olmayacaktır. Anayasayı değiştirip sözde daha iyisini yapsalar da. fert başına düşen milfî geliri on misline çıkarsalar da, ülkeyi otoyollarla donatsalar da faydasız olacaktır, eğitim işi düzeltilmeden. Hiçbir şüphe kalmaması ve dost düşman herkes tarafından iyi anlaşılması…
Kars boşalıyor, Kars boşaltılıyor… Dehşetli bir kan kaybına uğrayan bu serhat vilâyetimize nüfusu hızla eriyor. Şu anda İstanbul’daki Karslıların sayısı, Kars’takilerden daha fazladır. Kars «boşaltılıyor” demiştim. Evet bu işin arkasında birtakım beynelmilel gizli kuvvetler olduğunu seziyorum. Hadsî-intuitif bir sezgidir bu. Lâfı daha fazla gevelemeden söyleyeyim: Kars’ı, ilerideki muhtemel bir Ermeni nüfusuna yer açmak için boşalttırıyor gizli güçler. «Olur mu bu?” demesin kimse. Haçlı batı zihniyeti ve uluslararası Ermeni lobisi, Anadolu…
Ol hazretin zamanı nasıl mıydı? Devr-i dilârasında millet, vatan, devlet ne haldeydi? Benim çocukluğumun ve gençliğimin bir kısmı ol hazretin saltanatı zamanında geçtiğinden, yukarıdaki suallere cevap verecek bilgim ve görgüm vardır. Bir hakikat kalmasın âlemde Allah’ım nihan, diyerek bu yazıyı kaleme almağa karar verdim. Bakalım ol hazretin altın çağı nasılmış? Ol hazretin saltanatında Türkiye üç büyük hastalıkla kırılıyordu: Verem, sıtma ve frengi. Gayet iyi hatırlıyorum meselâ bizim Ereğli’nin bazı köylerinin…
Hayal edilmesi bile zor. Moskova’da Komünist Partisi’nin kapısına mühür vuruluyor, yayın organı olan Pravda gazetesi kapatılıyor, Leningrad’ın adı tekrar Petresburg’a çevriliyor, Lenin’in ve diğer bolşevik önderlerinin heykelleri sökülüp atılıyor, Marks’ın heykeli altındaki kaidedeki «Bütün dünya proleterleri birleşiniz!” yazısını karalanıp yerine «Bütün dünya proleterlerinden özür diliyorum!» diye yazılıyor. Büyük halk kitleleri sokaklarda eski Çarlık, bayrağıyla yürüyüşler yapıyorlar. İkinci Nikola’nın resimleri meydana çıkıyor. Birliğin Rus olmayan ülkeleri bağımsızlıklarını ilân ediyorlar. KGB dağıtılıyor.…
René Guénon «Kemmiyetin Saltanatı ve Âhirzaman Alâmetleri» adlı önemli eserinde çağımızın bir madde ve sayısal değerler asrı olduğuna dikkat çekiyor. Halbuki sağlıklı bir düzende öncelikle keyfiyete, kaliteye değer verilmesi gerekir. Bugünkü Batı medeniyeti materyalist, makyavelist, hedonist bir dünya görüşüne sahiptir. Yazık ki İslâm Dünyası da Batılı Hıristiyanların, Yahudilerin, ateistlerin bu çıkmaz sokağına girmişler, ilâhî mesaja ve fıtrata ters düşen ilkelerini benimsemişlerdir. Kemmiyetin saltanatına rağmen Batı keyfiyet meselesine de eğilmekte, bir…
27 Mayıs 1960 sabahı Ankara’daydım O tarihte Diyanet’te mütercim olarak memuriyet yapıyordum. Sabahın erken saatlerinde, radyodan marşlar ve boğuk sesli bildiriler duyulmağa başladı. Sarsıntısı 2000 yılma kaaar sürecek büyük fitne ve fesat hareketi başlamıştı. Adnan Menderes bu ihtilâli kendisi davet etmişti. 1953’te Malatya’da Selanik Dönmesi (Sabataist) Ahmet Emin Yalman’a yapılan suikastı bahane ederek yeni filizlenen bütün İslâmî, milliyetçi, mukaddesatçı hareket ve faaliyetleri ezmiş, sayıları 33’e yükselen İslâmî-millî gazete ve dergileri…
Bir televizyon programında, onattı yıllık iç savaş sonrası Beyrut’u gösterdiler. O mâmur ve canlı şehir yangın yerinden betere dönmüştü. Enkaz yığınları, harabeler, delik deşik duvarlar, kurşun ve top mermisi delikleri. Beyrut mahv olmuş, bitmişti. Savaşın dehşetini ve yakınlarını kaybetmenin acısını yaşamış olan bir kadıncağız ağlayarak “Beyrut cennet gibiydi, ah yazık oldu bu güzel şehre!” diyordu. Beyrut cennet gibi miydi? Ben bu şehirde ev tutup, sürgün hayatım esnasında birkaç ay yaşamış…
Geçen 19 Mayıs’ta memleketin umumî vaziyetine bir bakış atmak üzere Beyazıt Kulesi’ne çıkıp oradan manzarayı kuşbakışı ile seyr etmeğe karar vermiştim. Yolda, Beyazıt Meydanı’ndan geçerken elinde çantası ile Üniversite’ye giden profesör Tolcay Devrimsel’i gördüm ve bir muziplik yaptım. Tarihî giriş kapısının üzerindeki altın yaldızlı büyük kitabeyi göstererek, “Efendim burada ne yazıyor acaba?” diye sordum. Hazret kaşlarını çattı ve “Ben o yazıyı okuyamam!” dedi. Ben: “Ama efendim, bu Türkçe yazılı bir…
* Senin için “Dindar adamdır, temizdir, güvenlidir, kesinlikle haram yemez, herkese iyilik yapar, efendidir, naziktir…” deniliyorsa ne mutlu sana. Yok bunun aksine “Şu hacı yok mu, deveyi hamuduyla yutar, aksi herifin tekidir, herkesi kırar, ona güvenilmez…” şeklinde konuşuluyorsa vah sana, yazık sana. * Çeneni tutabiliyorsan; konuştukların, söylediklerin hayırlı, faydalı şeylerse seni tebrik ederim. Abuk sabuk konuşuyorsan, bilmediğin her konuya burnunu sokuyorsan, “Benim şeyhim en büyük, öteki şeyhler en küçük……
Lısedeyken bir hocamiz “Bilmemek ayıp degil, ögrenmemek ayıptır” derdi. Su anda memleketimizde sosyal, edebî, kültürel, sanatla ilgili konularda genel ve yaygin bir cehalet karanlığı hüküm sürüyor. Hem millî kimligimizle ilgili kültür sahasında, hem de genel ve çağdaş kültür alanında gerçekten acinacak vaziyetteyiz. Bazilari medeniyet, ilerleme denilince asfalt otoyollarini, havaalanlarini, uçaklari, otomobilleri, hizli giden lüks gemileri, betonarme bina ve meskenleri, lüks ve gösterisli ev ve büro dekorasyonunu, televizyonu, cep telefonunu…